3 Temmuz 2012 Salı

Soğuk yenir...



"Ezel’in hikayesindeki esas temayı oluşturan “intikam”ın altını iyice çizerek olumlayan, gayrimeşru yollarla da olsa intikam alınmasını bir vicdan meselesi hâline getiren, etik olarak çok sorunlu bir vurguyla sezon finali yaptı."


Orhan Baba yine döktürmüş, yanlış anlaşılmasın sadece Ezel'e dokunan yanını aldım ben, yazının konusu çok farklı, beni ilgilendiren kısım Ezel okuması. 
Evet, kesinlikle benim için de Ezel = İntikam. 
İntikam için yaşayan akıl, kalp ve beden. 
Bütün kurgu intikam üzerindendi, intikamı olanların öyküsüydü Ezel...
Gerçi sonlara doğru senarist işleri toparlayamamıştı, ama olsun. 
Ve Eyşan'ın intihar sahnesini unutmak ne mümkün? 
Kenan ve Eyşan, Kenan'ın aşkını hayata bağlayışı, nasıl mı? 


Tabii ki ona hediye ettiği intikamla!  



Çok acımasız bir dizi idi, hem de çok!

4 yorum:

  1. Orhan Baba gerçekten döktürmüş, ben de geçen okudum özellikle homofobi değerlendirmesi ilginç geldi.
    Bu arada Ezel dizisinin bazı bölümleri arada bir denk gelmiş izlemiştim. Güzel diziydi. Çok uzun olmasa hepsini baştan sona izlemek isterim ama bizde hem dizi bölümleri uzun hem de tutan diziyi uzattıkça uzatıyoruz. Bu da caydırıcı oluyor haliyle.

    YanıtlaSil
  2. Diğer dizilerin süreleri konusunda bilgim yok ama Ezel reklamları filan da katarasan 2.5 saati buluyordu, hoş ben genelde sonraki gün izliyordum ama yine de 1.5 saat az değil.

    Aslında güzel bir noktanın da altını çizmişsin ali, dizi süreleri. Yabancı dizilerle karşılaştırıldığında, dizilerimiz gereğinden fazla uzun. Sanırım bizde vakit bol :D.

    YanıtlaSil
  3. "Bizde vakit bol" aynen :D
    Bir de benim izlediğim yabancı dizilerin hepsinde dizi süresi sabit oluyor.
    Komedi dizilerin genelde 20-22 dk, diğer dizilerde 42-43 dk oluyor. Standart oluyor süreler. Bizde bu konuda da dengesizlik oluyor, bir bölüm 1 saat sürüyor bi bakıyorsun sonraki bölüm neredeyse 2 saat sürebiliyor. Sürenin de sabitlenmesi ve 50 dk'yı geçmemesi gerekir ki tadı olsun.

    YanıtlaSil
  4. Aslında çok önemli bir farklılığa değinmişsin Ali.

    Dizi sürelerinin kısalığı ve uzunluğu dizileri izleyen ve ilgili içeriği üretenler (oyuncular, vs.) açısından birçok şey ifade ediyor. Ötesinde dizi dediğimiz şeyin bir ürün, birileri tarafından bir şekilde belirli bir maliyetle üretilmiş bir ürün oluşunun ülkemizde yeterince anlaşılmamış olması bu tür absürd durumları halen yaşıyor olmamızın nedenlerinden birisi.

    Şöyle ki diziyi izleyen, gerçekten neden, neye binaen televizyon başında oldugunu biliyor mu? Esasında izleyici ile içeriği yayınlayan arasında gizli anlaşma, sözleşmenin var olduğunun ne kadar farkındayız?

    Bizlerin konuyu bu şekilde gordugunu hiç sanmıyorum.

    Halbuki dizilere birer "içerik ürünü" olarak bakıldıgında, söz konusu durumun izleyiciye satılan "içerik ürünü" ile bunun karşılığında izleyicinin "ödediği bedel" ile ilişkili olduğunu gorebiliriz.

    Mesela bizde abonelik üzeriden tv izleme pek yaygın değil, daha dogrusu icerigi para ile satin almak oldukca sınırlı bir kitlenin yaptıgı bir davranıs! Bizler icin beleş içerik makbul...

    Tüketici tv izleyerek, ya da dizi izleyerek aslinda icerik satin aldıgını dusunmuyor, belki de farkında değil! bir adım daha ileri gidelim izleyerek aslında birseyler tukettigini de bilmiyor, kendisini tuketici olarak da gormuyor, ekranda izledigini de bir urun olarak anlamiyor.

    Tv karsisina geciyor ve catlayana kadar beleşe(?) ne bulursa izliyor!?

    Evet cepten para cikmiyor, ama bir alisveris soz konusu ve bu yapılan alisveris; zaman(tuketenin zamani) ve zihin(tuketicinin algısı) uzerinden yapilmis oluyor.

    Hal bu olunca da 2.5 saatlik ucube diziler ortaya cikiyor, akla gelebilecek bin turlu taktiklerle "izleyicinin icerik icin odemediği bedeller" baska yollarla odetilmeye calisiliyor.

    Yayıncı ve yapımcı, neresinden sıksam da yalasam diye kasiyor da kasiyor...

    YanıtlaSil