25 Mayıs 2012 Cuma

Sen de öyle...

Pink Roses - Vicent Van Gogh

Bir şeyler olur seni mutlu eden.
Nedenini çok iyi bilir,
ve
Teşekkür edersin kalbine.
Sana yaptığı güzellik için...

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Smoke


Bir iletişim aracı olarak duman. Sistemi inceleyelim;

Çalı-çırpı/Odun: Yakıt/kaynak.
Taşlar: Yapı; ateşin içerisinde yandığı yer.
Kav/Çakmak taşı: Ateşi yakan, kıvılcım sağlayan, tetikleme mekanizması.
Ateş: Çıktı, birincil ürün, ısı, ışık, vb..
Duman: Çıktı, ikincil ürün - mesajı oluşturan imgeleri oluşturan malzeme, iz.
Gökyüzü: Mesajın oluştuğu platform, zemin.
İşletmen: Sistemi işleten kişi.

This Day

La Joie De Vivre - Picasso

"... is worthwhile insofar as we don't know what will be ..." Foucault



20 Mayıs 2012 Pazar

Açık Erişimin Ötesinde



Guardian geçen haftalarda haberi "Results of publicly funded research will be open access" başlığı ile çıktı, alt başlıkta da "New policy announced by David Willetts to make research freely available challenges business models of academic publishers" vugulaması yapmıştı. Konu Hürriyet'te  alt başlıktaki vurgudan işlenmiştir ama ilgili açıklamaları detaylı incelemek faydalıdır.

İngiltere Bilim ve Teknoloji Bakanı David Willetts, 2 yıl içerisinde  kamu kaynakları ile yürütülen araştırmaların açık erişimli dergilerde yayınlanması için çalışmalara başlanacağını belirtmiştir.

Politikanın dayanağı olarak üniversitelerin bilimsel kaynaklara erişmek için ödemek zorunda oldukları dramatik paralar gösterilmiş, kamu kaynakları kullanılarak ortaya çıkartılmış olan çalışmalara kamunun yeniden kaynak aktarmak zorunda kalıyor olduğu çelişkisi vurgulanmıştır.

Yazı dikkatli okunduğunda başlardaki "The £75m fund for small and medium-sized businesses resurrects a similar scheme run by the now-defunct regional development agencies. It will offer companies money to engage in proof-of-concept R&D projects from which new products and services could emerge." ifade bilgilendiricidir. İngiltere küçük ve orta ölçekli işletmeleri desteklemek adına ciddi fonlar ayırmıştır.

Son 10-15 yıllık süreçte dünya çapında internet ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler insanlar ve toplumlar üzerinde ciddi dönüşümlere neden olmuş, devlet ve işletmeler kendilerini revize etme noktasında politikalar oluşturmuştur.

İlgili süreç birçok işi/iş kolunu dönüştürmüş, yeni teknolojilerin bu alanlara girmesine neden olmuştur. Ayak uyduramayan birçok işletme silindiği gibi, devletler yüzü geleceğe dönük yeni oluşumların/firmaların kurulmalarını sağlayacak destekler vererek geleceğin gerektireceği becerileri kendi toplumlarına edindirme çalışmaları yürütmüştür. Küçük-orta ölçekli isletmenin doğası değişmiş, önceleri  sadece taşeron olarak görülen bu işletmeler sistemin bel kemiğine dönüşmüşlerdir. Bu işletmeler bahsettiğimiz süreç içerisinde iyi eğitim almış- lisans, yüksek lisans, doktora sahibi kişilerin dünyadaki gelişmeleri takip ederek belirledikleri sorunlara çözüm olacak yeni ürünleri bilimsel araştırmalarla destekleyerek hayata geçirmeye çalıştıkları yerler durumundadır. Bilimsel çalışmalardan faydalanabiliyor olmaları bu işletmelerin hayatta kalmaları ve verimli olabilmeleri için kritiktir. Esas konu budur, küçük işletmenin yüklü bedeller ödeyerek bu kaynaklara erişmesini beklemek onları ölüme terk etmekle eşdeğerdir, bu işletmelerin akademi desteği ile bunlara eriştiğini dahi kabul etsek bile, akademiler  de haberde vurgulandığı gibi finansal sıkıntılar çekmektedirler ve devlet bu kaynakları ucuza işletmelere ulaştırmakta kararlı görünmektedir.

Sorunu bu şekilde tanımladıktan sonra sunulan çözüme bakıldığında, çözüm yeterince tatmin edici değildir, şöyle ki; Çözümde vurgulanan parasız yayıncılık tüm dünyaya açık olacak şekilde yapılan yayınlara erişimi gerekli kılmaktadır, ne var ki bu gerekçe olarak sunulmuş olan kamu kaynakları kullanılarak ortaya çıkan yayınların kamuya ücretsiz ulaşmasını sağlasa da aynı zamanda bunun tüm dünyaya da açılmasını gerekli kılacak, bundan ötürü de buna katkısı olmayan ülkelerin de bunlardan yaralanıyor oluşu sağlam eleştiri alacaktır. Diğer sorunsa; yayınların denetlenmesi, uzman/bilirkişi görüşüne tabi tutulması konusudur, bu tür yayınlar sistemdeki muhataplarınca ne kadar ciddiye alınacaktır, ne derece güvenilir bulunacaktır.

İngiltere Bilim ve Teknoloji Bakanlığının 18 aylık çalışma sonucunda ortaya koymuş olduğu model bu sıkıntılara cevaplar vermemekte, sadece açık erişiminin  gerektirdiği kaynağın proje fonlarından karşılanacağını söylemekle yetinmektedir. Bu durum "açık erişim" bahsinin bir değişimden çok bir pazarlık unsuru olarak kullanılıyor olduğunu düşündürmektedir.

Küçük ve orta ölçekli devlet desteklerinin verimliliği sürekli eleştiri konusu olmuştur, son birkaç yıl içerisinde yaşanan ekonomik krizler ülkelerin bu destekleri ciddiyetle gündemlerine almalarına yol açmıştır. Teknoloji geliştirme ya da yenilik konuları kolay konular değildir, çoğu zaman ak ile karanın rahatlıkla birbirine karıştığı olur. İngiltere, Amerika gibi toplumlar geçmişten getirdikleri deneyim ve alt yapılar sayesinde bu politikaları daha profesyonel uygulamaktadır. Bu tür politikalar içerilerinde birden çok hedef barındırmaktadır, mesela;
  1. Yeni işlerin yaratılması 
  2. Ekonominin Canlandırılması
  3. Üretimdeki iş gücünün çağın gerektirdiği yeni becerileri geliştirmesinin sağlanması
  4. Yeni ürün/yöntem/metod/sürecin ortaya çıkması, gibi. 
Buradaki her maddenin kendince içerdiği zorluklar bulunmaktadır, politika bu tür kaygılar taşır. Bunlardan hiç birisini kaygı edinmemiş özel girişimlerin sadece ürün üretme ve satmaya odaklandığı düşünülecek olursa, görece başarılı oluşları destek konularında bizi yanıltabilecek bir çıkarımdır. 

Özetlersek; Konu, başlığın işaret ettiği gibi İngiliz hükümetinin paralı yayıncılığı sürdüren kuruluşlara karşı bir hamlesi olmanın ötesinde geniş kapsamlı politikasıdır, hedef bu yayıncıları bitirmekten çok bunlarla uzlaşma ve bilimsel kaynaklara ucuza erişimin yollarını açma, yayıncı kuruluşlarla üniversitelerin karlı anlaşmalar yapabilmelerini sağlamaktır. Başlık ve alt başlık vurgusu bu çerçeveden  bakıldığında anlam kazanmakta, mesajın yerine ulaştığı görülmektedir. 

Elbetteki Scholarship



NY Times'tan Thomas L.Friedman son yazılarında Arap ülkelerine yaptığı gezilerden ve Arap Baharı sonrası bu ülkelerde yaşanan toplumsal dönüşümlerden bahsetmektedir. 1 Mayıs tarihli yazısında Amerika'nın Mısır'a yapmış olduğu silah ve askeri yardım rakamları ile Lübnan'a yapılmış olan burs ve eğitim yardımlarını karşılaştırmış ve Amerika'nın Mısır ve Arap ülkelerine yaptığı yardımlarda artık eğitim ve burs türünde yardımlara - insana yönelik olan yardımlar diyelim bunlara - ağırlık vermesi gerektiğinin altını çizmiş.

Mısır ve Amerika ilişkileri uzun yıllara dayanmaktadır. Mısır Amerikadan ciddi miktarlarda silah ve askeri destek alan ülkelerden bir tanesidir. Askeri destekler daha çok Amerikan üretimi silah, araç ve gereçlerinin temini şeklinde olmaktadır, ilgili yardımın harcanacağı yerler ön koşulludur. Askeri yardımlar - kredi diyelim bunlara - ve bunlar üzerinden yapılan satışlar Amerikan silah sanayi vasıtası ile ciddi gelir olarak Amerikaya döndüğü gibi, sonrasında bakım modernize gibi Askeri sanayinin çarklarını çeviren ciddi kalemler içerir.

Bunun yanında Amerika, Mısır hava sahasını kullanma yetkisine sahip olduğu gibi, Amerika bandralı gemilerin Süveyş kanalını kullanmaları konusunda ciddi imtiyazlar da Mısır tarafından kendisine verilmiştir. Ötesinde Mübarek döneminde Mısır-İsrail ilişkileri oldukça iyidir ve Mısır İsrail'in  Ortadoğu'da önemli müttefiklerinden birisidir. 

Her ne kadar Friedman yazısında Askeri ve silah alımına yönelik yardımlardan çok eğitimsel yardımlara ağırlık verilmesi gerektigini vurguluyor olsa da Mısır - Mısır yönetimi - önemli bir müttefik olmak zorundadır ve yönetim değişmiş olsa da yardımların kesilmesinin söz konusu olacağını sanmıyorum. 

Amerikanın müttefik olduğu Arap ülkelerine sadece silah yardımı ile sınırlı yardımlar yaptığını düşünen birisi degilim, ne var ki sosyal alanda yapılacak yardımların sadece Amerika'nın isteği ile olması da oldukça zor. Bu tür yardımlar doğrudan ve dolaylı olarak sosyal yapıyı ve yönetimi ilgilendiriyor olduğundan ötürü yardım yapacak ülkelerin yardım konusunda yönetimin desteğini alması gerekir, dikta yöentimleri de bu konulara pek sıcak bakmazlar. Askeri yardımlarda böyle bir sıkıntı yoktur, çünkü yardım harcamaları yönetim ile ciddi bir kazan-kazan prensibine dayanır - bu yardımlar temelinde Mısır yönetimine yapılmaktadır yani  hükümetin doğrudan işine yarar - bundandır ki ilgili yardımlar ister istemez liste başıdır.

Eğitimsel ve sosyal yardımların yapılarına bakacak olursak, bu yardımlar doğaları gereği belirli gruplara ve kişilere odaklı, dağınık ve doğrudan geri dönüşün uzun vadede olduğu yardımlardır. Yardım ve yapılan yardımlardan, yardım yapan ülkenin sağladığı faydaların ölçülmesi oldukça zor bir süreçtir, geri dönüşün nasıl, ne seviyede, ne kadar sürede olacağının hesaplanması zordur. Neticede askeri yardımlar sosyal yardımlara nazaran daha ölçülebilir reel bir doğaya sahiptir.  

Arap baharı sonrası değişimin olduğu ülkelerle diğer ülkelerin ilişkilerinin yeniden şekillenmekte olduğu şüphe götürmez. Daha önceki yazımda belirttiğim Mısır-İsrail sürtüşmesi buna örnek gösterilebilir, ilişkiler yeniden düzenlenirken  yardım miktarları azaltılarak daha fazla taviz alınmaya çalışılıyor olması, ya da ilerleyen dönemde  yapılması planlanan yardımların ne miktarda ve ne türde olacağı hakkındaki tartışmalar ilgili gerilimin nedenlerinden bazıları olabilir. 

Friedman'ın yazısına yeniden dönelim, Friedman yazısında her ne kadar bu iki yardımı karşılaştırarak, Amerikanın ilerleyen dönemlerdeki uluslararası politikalarında PR noktasında ciddi doğrudan etkileri olacağını düşündüğü sosyal yardımlara ağırlık verilmesi gerektiğini söylemiş olsa da iki konunun birbirinin yerini alamaz. Ne var ki eğitim ve burs gibi konulardaki - daha genel anlamı ile demoratikleşme ve şeffaflık konularındaki - yardımlar da yeni Mısır hükümeti ile anlaşmanın eskisi kadar zor olmayacağını öngörülür. Bunun nedeni de, Arap Baharı sonrasında  bölge halklarının bu tür konulara daha sıcak bakıyor olmaları ve yeni hükümetin buna tepkisiz kalmasının zor oluşudur. 

Bahsettiğim şeyi netleştirmem gerekirse, Arap Baharı ile Mübarek yönetimi gitmiştir, ne va ki iç içe geçmiş şekilde birçok tepki/istek/beklenti de açığa çıkmıştır. Toplum yaşamına ve kendine dair daha fazla iyileşme ve gelişme istemenin yanında ülkelerinin de bağımsızlığına önem vermektedirler. Halkın tepkisi Mübarek hükümetinin değişmesinde doğrudan görülmekte ama dolaylı olarak da diğer ülkelerin bu ülkelerle olan ilişkilerindeki yaklaşımın değişimlerinde de hissedilmektedir. 

Konuyu Arap toplumlarının nasıl gördüğü önemlidir, Arap toplumunun olayı sadece bireysel özgürlükler açsından gördüğünü düşünmemekle birlikte bireysel özgürlükler ve yapısal sorunların ilişkili olduğunun farkında olduklarını ama ülkesel bağımsızlığın bireysel özgürlüklerden önde geldiğini düşünüyorum. 

Yeni yönetimin daha önceden görmezden gelinmiş olan birçok sosyal ve ekonomik boşluğu doldurmaya çalışması da gerekeceği gibi önceki yönetimin gibi diğer ülkelerle sadece hükümetler arasında olan bir müttefiklik ile ülkesini yönetme lüksü de yoktur bu ortamda.


13 Mayıs 2012 Pazar

Open Access


İngiltere'de üniversiteler ve bilimden sorumlu bakan David Willetts, kısa süre önce kamu kaynaklarıyla desteklenen bilimsel araştırmalardan ortaya çıkan bilimsel yayınların artık ücretsiz bir şekilde erişilebilir olması gerektiğini ve ülke genelinde buna yönelik çalışmalar yapmaya başladıklarını belirtti.

Bakan, bu politik karara gerekçe olarak prestijli üniversitelerden birisi olan Harward'ın artık bilimsel yayınlara ödediği para ile baş edemediğini belirtmiş ve astronomik rakamların ödendiğinden yakınmış her yıl.

Haberde kendi kitabını yazarken karşılaştığı zorlukların da altını çizmesi benim için ayrıca anlamlı, bunu belirtmeden geçmek istemem...

logo: Open access logo, Public Library of Science

10 Mayıs 2012 Perşembe

Dancing girl



Radikal haber yapmış... küçük ressamdan bir boyama iliştirerek notumuzu düşelim.
Kendisinin çalışmalarını merak ve zevkle takipteyiz. Çalışmaları, insanın gelişimi süresince çizgi, şekil, renk, anlam gibi kavramların nasıl öğrenildiği, becerilerin nasıl şekillendiği açısından da önemli olacak benim için...


image: Aelita Andre Dancing Girl

6 Mayıs 2012 Pazar

2b r nt 2b

İngiltere'deki bir kolej öğrencisi olan Alex Edwards Shakespeare'in ünlü Romeo and Julyet'indeki 2.oyunun 2.sahnesini kısaltmalar kullanarak yeniden yazmış. Haberde bahsi geçen metne ulaşamadım ama oldukça ilginç bir şeyin ortaya çıkmış olacağını düşünüyorum.
Alex, çalışmayı ingilizcenin bozuluyor oluşuna bir tepki olarak yaptığını belirtirken, metni okuyan arkadaşları, kısaltmalarla yazılmış metni anlamanın çok daha zor hale geldiğinden yakınmış ve orjinal metnin daha anlaşılır olduğunu ifade etmişler.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Tüketim mi yoksa yöntem mi?


Post Structuralism sunumu sırasında kültür kodları kavramı üzerinde tartışırken ilginç çıkarımlar sağlayacak konuşmalarımız oldu, bunlardan bahsetmek istiyorum.

Kültür kodlarının nasıl oluştuğu, dönüştüğü, bireyi ne yönde etkilediği konusu daha geniş ölçekli bir yazının konusu olabilir,  bu yazıda ders sırasında aklımıza gelen örnekleri daha detaylı incelemeye , bu örneklerden birbirine benzerlik gösteren iki örneği kapsamlı inceleyerek anlamaya çalışacağım.

Öncelikle örneklerimizin neler olduğuna bakalım...

İlk örneğimiz Coca-cola Zero.
Bahsi geçen örnekte Zero'nun, light cola içmek isteyen erkekler için bir pazarlama yöntemi olduğundan bahsedilmiştir. Bu durum bizim örneğin anlatımındaki varsayımdır.  Ürünün tarihçesi hakkında kapsamlı bir bilgi edinmedim ve ürünün tamamen bu amaçla oluşturulup oluşturulmadığını da bilmiyorum ama bu yazınının amacı göz önüne alınırsa bunun çok da önemli olmadığı görülecektir, çünkü amacımız Coca Cola'nın neden Zero diye bir ürün çıkarttığından çok, karşılaştırılan ürünlerdeki değişikliklerin neler olduğu ve bu değişikliklere verilen tepkilerin nelerden kaynaklandığıdır.  Yine bir varsayım olarak, Coca-Cola'nın Zero ile 'light' kolayı, erkek müşterilerine satmakta başarılı olmuş olduğunu da önden kabul etmiş oluyoruz.

İkinci örneğimiz ise;  Amerika'da daha çok zencilerden oluşan nüfus ile ilişkilendirilmiş olan sigara paketinin asıl açılması gereken yerden değil de, alt tarafından açılarak sigaraların çıkartıyor oluşundan  esinlenen bir üretici firmanın alttan açılan paketlerde sigara üretmesi, ne var ki bu ürünün pazarda başarısız olması, hatta zenciliği çağrıştırmasından dolayı  ayrıca da tepki görmesi konusu. Aynı şekilde bu anlatının da doğruluğu bizim için ön kabuldür.   

İlk bakışta iki örnek arasında benzerlikler göze çarpsa da, kültür kodları üzerinden geliştirilen ürünlerin başarısı ya da başarısızlığı konusunda bizlere net bir bilgi sunmamakta, yanıltıcı olabilmektedir.


Yapacağımız şey; Yukarıda anlatılmış/aktarılmış olan iki anlatıyı - gerçeklik de diyebiliriz -olabildiğince açarak ne tür çıkarımlara ulaşabileceğimizi görmektir...


İki üründe de paketler değiştirilmiş, içerikler aynı tutulmuş ve bunun üzerinden yeni ürünler oluşturulmuştur. Ne var ki ürünlere verilen tüketici tepkisi çok farklı olmuştur...

Zero'nun geliştirilmesinin, bu şeklide bir paketleme/pazarlama yaklaşımına gidilmesinin altındaki nedenlere bakalım.

Coca-Cola Light daha çok kadınlar ile ilişkilendirilmiş bir üründür ve erkekler her ne kadar 'light'- kalorisi düşük içecek, kola - tüketmek istiyor olsalar da, 'light' kelimesinin üzerinden tanımlanmış olan kültürel kodların arasına sıkışmış olmalarından dolayı bunu ifade edememekte , kendilerini feminen hissetmekten ya da feminen bir imaj çizmekten çekindikleri için de ürünü yeterince tüketmemektedirler.

Erkeklerin, kolanın light içeriği (kalorisiz, saglıklı, vb...) ile sıkıntıları olmadığı ama pazarlama/paketleme gibi hususlardan ve bunların oluşturduğu sosyal imajdan ötürü ürünle aralarına mesafe koyduklarını görmek zor değil.

Zero'nun hedefi erkek müşterilere 'light' ürün olarak ulaşmaksa ve bunda başarılı olmuş ise üstteki anlatımdan çıkarımlarımızı maddeleştirebiliriz, şöyle ki:

  1. İçeceğin içeriği tüketici tarafından isteniyor ve kabul ediliyor, erkek müşterilerin içecek içeriği ile herhangi bir sıkıntısı bulunmuyor.
  2. Coca-Cola Light'ın oluşturuluş olan algısı ile erkek tüketicilerin problemleri bulunmaktadır, ürün ile birlikte anılmayı erkeklik imajlarını aşındıracak bir şey olarak görmektedirler.
  3. Paketleme/pazarlama değiştirildiğinde ve içerik aynı kaldığında  sorun büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. 
  4. Yeni ürün tüketicinin algısındaki ürüne olan mesafeli duruşunu aşmaya yönelik oluşturulmuştur, nedenler anlaşılmış temel sorunlar belirlenmiş, net bir hedefe yönelik ürün oluşturulmuştur.

Geçelim diğer örneğe…

Bu örnekte sigara paketinin farklı bir yöntem ile açılması söz konusudur. Sigara paketi üzerindeki kullanıcı deformasyonu, bu deformasyon üzerinden oluşturulan bir kültür kodu/kimlik öğesi bulunmaktadır. Kullanıcıların bu tavrından yola çıkarak yeni bir paket tasarlayan işletmenin başarısızlığı söz konusudur.

Anlaşılacağı gibi kullanıcıların içerikle - sigara - bir sorunu bulunmamaktadır, Zero örneğinde de durum aynıdır.

Ne var ki bu örnekte bir kısım kullanıcının ürün tüketiminden kaçması ya da kendilerini bir sigarayı kullanmaktan iten bir durumda da söz konusu değildir. Bu nokta, örneğin diğer örneğimizden ciddi anlamda ayrıldığı noktalardan bir tanesidir. Kullanıcıların pazarlamasından/paketlenmesinden ötürü bir ürüne soğuk davrandığını gösteren bir anlatı yoktur elimizde.

Kişiler sigara paketini açmaları gereken yerinden değil de başka bir yerden açarak içmek istemektedirler. Kendilerine ait olan bir ürünü üreticinin tüketici için çizdiği çerçeve içerisinde tüketmek/kullanmak istememekte, kendilerince kullanmaktadırlar. Bu yaklaşım benim aklıma kabadayıların ayakkabıları topuklarına basarak giymeleri, ya da uzun kollu gömleğin kollarının kıvrılarak kısa kollu bir şekilde giyilmesi gibi örnekleri getiriyor.


Sorun; daha çok ürünün tüketilme/kullanılma yöntemine dönük durmaktadır.

Kişi aldığı sigaraya kimliği ile iliştirdiği - ya da başka bir nedenden ötürü- bir deformasyon vererek tüketmektedir. Sigara değişebilir ama bu tarz her sigara paketine uygulanabilir. Fakat buradan yola çıkarak tüketici bu şekilde bir ürün istiyor çıkarımını yapmak işletmeyi yanıltmış olan düşüncedir. Halbuki tüketici bu şekilde deforme edebileceği bir ürün istemektedir, kendisi yerine ürünü deforme etmiş bir üretici değil.


Özetlersek; ilk örnekte üretici kendi yarattığı ürünün ortaya çıkartmış olduğu eğilimleri yeni bir ürün yaratarak değiştirmeye çalışan bir firma söz konusu iken, ikinci örnekte kullanıcıların bir ürüne davranışlarından, kullanma yöntemlerinden esinlenerek yeni ürün yaratmaya çalışmış bir firma vardır.

Notlar:

Karşılaştırmadaki eksiklerimizden bir tanesi de, sigara örneğinde eski ve yeni ürünün pazarlanması hakkında bilgi sahibi olmayışımızdır.


Deformasyona dayalı tüketim yönteminin uygulanamadığı bir sigara paketi - kutu şeklindeki paketler, bu örnekteki müşterileri kaybetme tehlikesi taşır.


Kabadayıların ayakkabıların topuklarına basma konusunu açmak istiyorum. Belki topuğa basılı bir ayakkabı üretilmiştir de tutmamış günümüze de gelememiştir.Ama  zamanında üretilse bile bu ürünün kabadayılar tarafından yine tutulmayacağı  söylenebilir. Çünkü kişi kendisi için bir ayakkabı seçtikten sonra ona kendi kişiliğini tamamlayıcı olduğunu düşündüğü bir biçimi vermektedir topuğuna basarak, verilen biçim imaja yönelik sembolik bir anlam taşımakta ve topluma yönelik de bir mesaj içermektedir. Ayakkabı seçimi ise kalite, kullanışlılık, renk,  ayağa uygunluk gibi başka parametreler taşımaktadır.

Yazıyı oluştururken çoktandır rastlamadığımız, Uğur Yücel'in oynadığı Zero reklamı aklıma geldi, hatırlayanlar olacaktır: Mafya vari bir tonda Kadir Çöpdemir'e yumuşak tonlarda yaptırılan konuşmalar - bir kartondan okuması emrediliyordu, erkeklik ve light'lık üzerine açıktan göndermeler içermekte ve bu iki kavramın karşıtlığını vurgulamaktadır(structuralizm). Reklamda oynatılan kişiler, bu kişilerin toplumdaki imajları, konuşmalar, diyalogların sırası, kişilerin kurgu içerisindeki yerleri, kişilerin ürün ile olan ilişkileri- ürünü sahiplenme, ürünle yeni tanışma, vb... -, tavırlar, mekan gibi ögeler ayrıca önemlidir.

Light kelimesi  - ilk kimin tarafından kullandığını ve imgesinin kim tarafından oluşturulduğunu bilmemekle birlikte - algı dünyamızda  düşük kalorili beslenmeye önem veren, kilo alma ve sağlıklı olma kaygısı taşıyan feminen bir imgeye işaret edecek şekilde oluşturulduğunu ve yaşatıldığını görmek mümkündür. Coca-cola bu imgeyi kullandığı gibi aynı zamanda beslemekte ve yaşatmaktadır da…


Piyasada 'light' imgesini kullanan bir çok ürün olduğu görülebilir. İmge akıllarımızda oluşmuştur, kullanılmaktadır.


Zero örneği; Tüketicinin ürün imgesi ile olan ilişkisinde yaşadığı sıkıntıların anlaşılması sonrasında, bu imgenin ve imge üzerinden oluşan algının yeniden yaratılması konusudur. Dikkat edilecek olursa ürünün gerçekliğini işaret eden olgu üründen erkekleri uzaklaştırabilecek kadar derin ve güçlü vurgular içerecek şekilde evrilmiştir. Bu durum bir hatadan dolayı mı yoksa bilerek mi ortaya çıkmış olduğu ayrıca önemli bir sorudur.


Ürünlerin içerdiği imgeler ve tüketicilerin bu imgelerle olan ilişkilerinde yaşadığı sıkıntı ya da mutluluk, iyi anlaşılması gereken ciddi bir konudur. 

Yeni ürünlerin oluşmasına yönelik üreticilerin motivasyonlarını nelerin belirlediği, hatta işletmelerin ne tür ciddi hatalar yapabileceğine ilişkin önemli bilgilere ulaşmış olduğumuz söylenebilir.


image -  pavement chalk artist Julian Beever 

3 Mayıs 2012 Perşembe

2.el araç...



sahibinden.com'daki araç ilanlarından...

aracım arkadan küçük bir darbe sonucu hasar almıştır arkadan çarbınca  öndeki arabaya çarptım yani arka tanpon orjinal degişti öntanpon tırnakları işlem  gördü  tüplü işli olup 2013 yılına kadar muaynesi tamamdır koppile boya yaptırdım çünkü kendini usta zanneden lere boyatım olmadı bende kopile boyatdım durum bundan ibretdir raabam yürürü on numara dır mekanik aksamında bir sıkıntı yok  arabayı eşim kullanmakdaır kendi aracımı satınca eşimin arabasına bindim bindigim günde bu olaylar geldi başıma fiyatı o bakımdan uygun yazdım cuzi bir pazarlık yapaırım  ayarında veya üzeine para alabilecegim araçla modeli bir araçla takas düşünürüm tabiki kafama uyan araçlarla    ÖLÜCÜLER ARAMASIN  MSJ ATMASIN YOK 20  BINIM VAR 22 IKI BINIM VAR *** CA RAKAMLAR SOYLEYENE KUFREDECEM BILGINIZE 


Post Structuralism Sunumu


STPS-560 kapsamında hazırladığım post-structuralism sunumu.

sunumun link'i

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Olan


Olanın söylenen ve yapılanla ne ilişkisi olabilir ki?

Geri almak isteyen yok hayatı tabi ki de...

Ve gelecekten ümitli olmak mı?

Ben sadece yaparım!

Kof hayal kuran, düşünen ise ancak izler ve bunlar benim işim değil, buysa beklentin yanlış yerdesin dostum...

Pek tabii ki de, yeteri kadar konuşuyorum...
Ne eksik ne fazla canım.

Ekleyecek bir şeylerin varsa elbette ki diyebilirsin, dinlerim seni.

Neden mi?

Bigün gidecek de olsam, arkamı döneceğim güvenmediğim olmayacak da ondan...

TRUST