NY
Times'tan Thomas L.Friedman son yazılarında Arap ülkelerine
yaptığı gezilerden ve Arap Baharı sonrası bu ülkelerde yaşanan toplumsal dönüşümlerden
bahsetmektedir. 1 Mayıs tarihli yazısında Amerika'nın Mısır'a yapmış olduğu silah ve askeri
yardım rakamları ile Lübnan'a yapılmış olan burs ve eğitim yardımlarını
karşılaştırmış ve Amerika'nın Mısır ve Arap ülkelerine yaptığı yardımlarda artık
eğitim ve burs türünde yardımlara - insana yönelik olan yardımlar diyelim bunlara - ağırlık vermesi
gerektiğinin altını çizmiş.
Mısır ve Amerika ilişkileri uzun yıllara dayanmaktadır. Mısır Amerikadan ciddi miktarlarda silah ve askeri destek alan ülkelerden bir tanesidir. Askeri destekler daha çok Amerikan üretimi silah, araç ve gereçlerinin temini şeklinde olmaktadır, ilgili yardımın harcanacağı yerler ön koşulludur. Askeri yardımlar - kredi diyelim bunlara - ve bunlar üzerinden yapılan satışlar Amerikan silah sanayi vasıtası ile ciddi gelir olarak Amerikaya döndüğü gibi, sonrasında bakım modernize gibi Askeri sanayinin çarklarını çeviren ciddi kalemler içerir.
Bunun yanında Amerika, Mısır hava sahasını kullanma yetkisine sahip olduğu gibi, Amerika bandralı gemilerin Süveyş kanalını kullanmaları konusunda ciddi imtiyazlar da Mısır tarafından kendisine verilmiştir. Ötesinde Mübarek
döneminde Mısır-İsrail ilişkileri oldukça iyidir ve Mısır İsrail'in Ortadoğu'da önemli müttefiklerinden birisidir.
Her ne
kadar Friedman yazısında Askeri ve silah alımına yönelik yardımlardan çok eğitimsel yardımlara ağırlık verilmesi gerektigini vurguluyor olsa da Mısır - Mısır yönetimi - önemli bir müttefik olmak zorundadır ve yönetim değişmiş olsa da yardımların kesilmesinin söz konusu olacağını sanmıyorum.
Amerikanın müttefik olduğu Arap ülkelerine sadece silah yardımı ile sınırlı yardımlar yaptığını düşünen birisi degilim, ne var ki sosyal alanda yapılacak yardımların sadece Amerika'nın isteği ile olması da oldukça zor. Bu tür yardımlar doğrudan ve dolaylı olarak sosyal yapıyı ve yönetimi ilgilendiriyor olduğundan ötürü yardım yapacak ülkelerin yardım konusunda yönetimin desteğini alması gerekir, dikta yöentimleri de bu konulara pek sıcak bakmazlar. Askeri yardımlarda böyle bir sıkıntı yoktur, çünkü yardım harcamaları yönetim ile ciddi bir kazan-kazan prensibine dayanır - bu yardımlar temelinde Mısır yönetimine yapılmaktadır yani hükümetin doğrudan işine yarar - bundandır ki ilgili yardımlar ister istemez liste başıdır.
Eğitimsel ve sosyal yardımların yapılarına bakacak olursak, bu yardımlar doğaları gereği belirli gruplara ve kişilere odaklı, dağınık ve doğrudan geri dönüşün uzun vadede olduğu yardımlardır. Yardım ve yapılan yardımlardan, yardım yapan ülkenin sağladığı faydaların ölçülmesi oldukça zor bir süreçtir, geri dönüşün nasıl, ne seviyede, ne kadar sürede olacağının hesaplanması zordur. Neticede askeri yardımlar sosyal yardımlara nazaran daha ölçülebilir reel bir doğaya sahiptir.
Arap
baharı sonrası değişimin olduğu ülkelerle diğer ülkelerin ilişkilerinin yeniden şekillenmekte olduğu şüphe götürmez. Daha önceki yazımda belirttiğim Mısır-İsrail sürtüşmesi buna örnek gösterilebilir, ilişkiler yeniden düzenlenirken yardım miktarları azaltılarak daha fazla taviz alınmaya çalışılıyor olması, ya da ilerleyen dönemde yapılması planlanan yardımların ne miktarda ve ne türde olacağı hakkındaki tartışmalar ilgili gerilimin nedenlerinden bazıları olabilir.
Friedman'ın yazısına yeniden dönelim, Friedman yazısında her ne kadar bu iki yardımı karşılaştırarak, Amerikanın ilerleyen dönemlerdeki uluslararası politikalarında PR noktasında ciddi doğrudan etkileri olacağını düşündüğü sosyal yardımlara ağırlık verilmesi gerektiğini söylemiş olsa da iki konunun birbirinin yerini alamaz. Ne var ki eğitim ve burs gibi konulardaki - daha genel anlamı ile
demoratikleşme ve şeffaflık konularındaki - yardımlar da yeni Mısır hükümeti ile anlaşmanın eskisi kadar zor olmayacağını öngörülür. Bunun nedeni de, Arap Baharı sonrasında bölge halklarının bu tür konulara daha sıcak bakıyor
olmaları ve yeni hükümetin buna tepkisiz kalmasının zor oluşudur.
Bahsettiğim şeyi netleştirmem gerekirse, Arap Baharı ile Mübarek yönetimi gitmiştir, ne va ki iç içe geçmiş şekilde birçok tepki/istek/beklenti de açığa çıkmıştır. Toplum yaşamına ve kendine dair daha fazla iyileşme ve gelişme istemenin yanında ülkelerinin de bağımsızlığına önem vermektedirler. Halkın tepkisi Mübarek hükümetinin değişmesinde doğrudan görülmekte ama dolaylı olarak da diğer ülkelerin bu ülkelerle olan ilişkilerindeki yaklaşımın değişimlerinde de hissedilmektedir.
Konuyu Arap toplumlarının nasıl gördüğü önemlidir, Arap toplumunun olayı sadece bireysel özgürlükler açsından gördüğünü düşünmemekle birlikte bireysel özgürlükler ve yapısal sorunların ilişkili olduğunun farkında olduklarını ama ülkesel bağımsızlığın bireysel özgürlüklerden önde geldiğini düşünüyorum.
Yeni yönetimin daha önceden görmezden gelinmiş olan birçok sosyal ve ekonomik boşluğu doldurmaya çalışması da gerekeceği gibi önceki yönetimin gibi diğer ülkelerle sadece hükümetler arasında olan bir müttefiklik ile ülkesini yönetme lüksü de yoktur bu ortamda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder